İlkel Komünalden geldik bu güne
Çağların karnı hiç yarılmadı ki
Kötülük çözülmez kördüğüm oldu
İnsan birliğine varılmadı ki
Evvel yurtsuz idik konar göçerdik
Kara yel içinde gülü seçerdik
Bazen yağmur eker dolu biçerdik
Doğayla barışık durulmadı ki
Ne kaderdir varlık nede yazgı
Düşmedi dillerden sızılı ezgi
Haki katı sırra varmadı sezgi
Meydana er postu serilmedi ki
Ne fark eder sarı beyaz ve kara
İnsanı hak bilip duralım dara
Asırlardır kanar Halklarda yara
Sarmaya dostça el verilmedi ki
Madem ki biz halkız bu ayrım ne ki
Her yerde aynı sömüren yanki
Göz yaşının rengi ayrımı sanki
Yıllardır kanadı durulmadı ki
Bedrettin hak için post’a oturmuş
Kötü nefsi bir bir nara yatırmış
Barışı sevgiyi bize getirmiş
Varlığın sırrına erilmedi ki
Derler incinsen de incitme canı
Boş yere akıtma damarda kanı
Değil mi ki Dünya alemin malı
Doğruluk yüküyle girilmedi ki
Dede Sultan yapmış halka çağrıyı
Hoş görü içinde bulmuş doğruyu
Meclise koymamış kötü eğriyi
Kanayan yaralar sarılmadı ki
Hürriyet değil mi menzile varış
Savaşmadan olmaz inan ki barış
Kavgaya girmeden boşa yakarış
Tutsaklık zinciri kırılmadı ki
Sömürülen İnsan yedi kafayı
Üretir süremez bir gün sefayı
Eğile büküle çekmiş cefayı
Ezenlerle hesap görülmedi ki
Her şey bozuk kendi içinde başka
Can olmaz ise canan gelir mi aşka
Koskoca bir ömrü doldurduk teşte
İnsan hamuru çiğ karılmadı ki
Hoşgörü barışla düştü bir gama
Dünya kalmış yanki puşt bir yam yama
Kötülük öldükçe dirilmiş amma
İyilik bir türlü dirilmedi ki
Her zaman koydular işçiyi yaya
Üreten kim söyle giden kim aya
vurguni sanmayın küstü dünyaya
O halkına bir gün darılmadı ki
Zerreden kendimi var etmişim ben
Sırra kadem bastı bütün duygular
Kendime dünyayı dar etmişim ben
Kucaklayıp aşkla dünyayı sarmış
İlk baharda yeni çiçeğe durmuş
Her çiçek bir vermiş o yedi vermiş
Gönül bahçesini sarartmışım ben
Bizgillerden ama bak soyu ayı
Duygusuz olana verdik biz payı
Ruhlar alemine salıp dünyayı
Kendi güneşimi karartmışım ben
Farz edelim adil bir yaratan var
Öyleyse neden hep yoksul başı dar
Vahdeti vücutta gizlidir sırlar
Her şeye insanda ar etmişim ben
Çıldırtan ihtiras aşk sonrasında
Mayalanmış yarın döl yuvasında
Kaç ömür tükendi aç sofrasında
Yarattığımı da sır etmişim ben
Kimse üreteni sayamaz hiçe
Düşünüyorum da kendi halimce
Korkular içinden sessiz gizlice
Beni yaratanı yaratmışım ben
Asıl değer insan görmez saygıyı
Vurguni yıpratma boşa duyguyu
yıkmadım elden bunca kaygıyı
Kendi içimi kör etmişim ben
İnsan olan insana cana sözümüz
Her yarayı saran bezimiz vardır
Kan ile yoğrulmuş aşımız bizim
Tarihin içinde özümüz vardır
Meyil vermeyiz biz hile yalana
Dost diye sarıldım yaşım silene
Halkları ağlatıp kendi gülene
Elbette ozanca sözümüz vardır
Kaldırsın başını gayrı ezilen
Mansur gibi diri diri yüzülen
Yıkık duvarlara kanla yazılan
Yürekte dinmeyen sızımız vardır
Sınıfsız bir toplum düşlerken halklar
Sefalete mahkum usta çıraklar
İsyan çığlığında kaldı yürekler
On beş hazirandan sızımız vardır
Sığmaz iken öfke düne yarına
Düşmüşüz hortumcu hırsız darına
Sermaye adlanır durur varıma
Özgür dünya için tezimiz vardır
Elbet doğar güneş şehirde köyde
Dostlar sofrasında eşitlik payda
Yarin yanağından gayrı her şeyde
Hep beraber diyen şeyhimiz vardır
Ruhi Su çaldığın gönül sazımdır
Çakırcalılar la dağlar bizimdir
Nur hakta kanayan iki gözümdür
Patika yollarda izimiz vardır
Düşen güllerim soldu sanmayın
Asmakla vurgun i öldü sanmayın
İçimdeki volkan söndü sanmayın
Denizin içinde Közümüz vardır
İnsanın elinde gülüm solmasa
Bölüşüm olurdu insanın payı
Düşünen insana ölüm olmasa.
Hakka razı olsa insanlık soyu
Geçmezdi insana hayvanlık huyu
Akarmıydı kanlar tarihler boyu
İnsan doğasında zulüm olmasa
Bedrettinler dara çekilir miydi
Mansur parça parça kesilir miydi
İsyan çığlıkları yükselir miydi
Şu hınzır paşalar zalim olmasa
Ahmet Yeseviden Bektaşi veli
Doğudan batıya eser dost yeli
İnsan doğasında bir umut seli
Coşar mı sanırsın bilim olmasa
Zirvede oturan beyler paşalar
Basılır göksüme kızgın maşalar
İnsan kanı içer öyle yaşarlar
Varoşlardan coşan selim olmasa
Nasıl aşka düşmez insanın teni
Dostumdan saymışım pir sultan seni
Türküler yakmazdı bu kadar beni
Her gün mızrap vuran telim olmasa
İnsan hak dedikçe taşlanır mıydı
Şairler ozanlar suçlanır mıydı
İnsanca bir sevda yaşanır mıydı
Şu türkü söyleyen dilim olmasa
Şu yüce dağlarda kar olur muydu
Hoşgörüsüz insan yar olur muydu
Örselenmiş ateş nar olur muydu
Hünkar Hacıbektaş velin olmasa
Aşılmazsa insan hakkıyla yollar
Nasıl sarsın dostu dost diye kollar
Sevdaya durur mu baharda dağlar
Kızıl saçlı yarim gelin olmazsa
Uzak etme beni dostluk telinden
Özgürlük türküsü söyle dilinden
Vurguni kurtulmaz zulmün selinden
Birde kalem tutan elim olmasa…
16 Ağustos 1999
35.Geleneksel IX Hacıbektaş şenliğinde 2.ödülü
Abdullah Oral
Kancalar takıldı türkülerime
Gözlerimden akan yaşlar neylesin
Zalimler adlandı türkülerime
Doğmamış bebekler ana karnında
Umutlarım kaldı bıçak sırtında
Türkü türkü yaşam sevda tadında
Hançerler saplandı türkülerime
Sivaslarda yandık kana boyandık
Gazide vurulduk alanda kaldık
Kadı köyde yeni yaralar sardık
Ateşler yakıldı türkülerime
Vurgun,i Yürüdük bir mayıslarda
Yürekler sevdada sevdam yaslarda
Anam yaram sarar gözler yaşlarda
Kurşunlar sıkıldı türkülerime
Temmuz 1994
Öyle bir bahçe ki şu Anadolu
Yakmış yüreğini yoz da insanlar
Kardeşliğin katli vacip olalı
Ot gibi biçilir bizde insanlar
Kızılırmak akar kendi halinde
Turnalar geziyor sevda gölünde
Bir it ulur uzak Arap çölünde
Yakar türküleri sözde insanlar
Güneş küsmüş dönmez şu kara güce
Bu nasıl sır bilmem nasıl bilmece
Kap kara öfkeye tutunmuş gece
Üşümüş temmuzda yazda insanlar
Ovalarım çimen gül yaprakları
Kan ile yuğmuşlar bu toprakları
Unutulmuş bizde insan hakları
Can verir elleri sazda insanlar
Vurgun i der sofu birazcık düşün
İnsan katletmek,mi hep senin işin
Yakar,mı türküyü o kör ateşin
Semah tutar döner közde insanlar
İnsanı hak ilen tezimiz vardır.
Altıncı yüzyıla kanla yazılmış
Yürekte dinmeyen sızımız vardır
İnsanı katletmek vacip mi dince
Gün günü aratıp duruyor anca
Halkların adına asırlar önce
Mansur,la söylenmiş sözümüz vardır
Ak beyaz gömleğim serezde aklan
Dede sultan ile sürüyor isyan
İncecik boğazda kalın bir urgan
Bedrettin yolunda izimiz vardır
İki temmuz günü ağarırken tan
Yolumuz Sivas’tı yönüm pir sultan
Yobaz kuyumuzu kazarmış alttan
Madımakta yanan közümüz vardır
Neden ateş düşer güzel her söze
Reva görülüyor ölümler bize
Zulümle gelir mi sevdalar dize
Yarin sofrasında nazımız vardır
Can,mı yeter bunca yapılan darba
Bizler hak dedikçe devleşti zorba
Nesi miden önce Pirim,den sonra
Henüz söylenmemiş ezgimiz vardır
Vurgun,i yürümez bu kanlı düzen
elbet hesap verir halkını ezen
asmakla yakmakla biter mi ozan
halklar kardeş diye yazımız vardır.
Abdullah Oral
Velim diye coşar boşa hünkarım
Şerre çevirdiler koca yaşamı
Dönderdiler seni kuşa hünkarım
Yaşamın borusu güne ötmüyor
Tasavvuf ilminden öte gitmiyor
İnsanlık kendine gayrı yetmiyor
Geçekler geliyor tuşa hünkarım
Kör gözler bakmıyor sağı soluna
Ozanlar hep şaşkın gider yoluna
Herkes çıkar için vurur teline
Umutlar dönüyor düşe hünkarım
Ölümüyüm bilmem yoksa canlımı
Yinede soysuza eğmem anlımı
Aşkınla pervane olan gönlümü
Çaldılar kaya,ya taşa hünkarım
Vurguni der zara koydular günü
İnsanlar şaşırmış gittiği yönü
Ben gibi bildiğim için dost seni
Gelmedik iş kalmaz başa hünkarım
Ağustos 1998
Yurdumda eser Ruhi su
Gönülden gönül’e bir yol
Eylemiş gezer Ruhi su
Halkımın kulağı gözü
Balyoz olmuş her bir sözü
Çiçeğe saklamış özü
Sırları çözer Ruhi su
Haksızlığa cephe almış
Öfkesi yüreğe dolmuş
Damıtılmış bade olmuş
Sözleri dizer Ruhi su
Yanmış halkın çırasına
Merhem çalmış yarasına
Kapılmış aşk deryasına
Sevdaya yüzer Ruhi su
Can verendir cana kıymaz
Soysuzları insan saymaz
Neşter olsa tene deymez
Dostluğu yazar Ruhi su
Ruhi su gülünüm dalda
Vurgun i gittiğin yolda
Dostluk şerbetini dilde
Bal eder süzer Ruhi su
Herkes senin için dilenir oldu
Yetkiler vermişsin yobaza yoza
Kör bıçak boynumda bilenir oldu
Doğruyu söylemek dünyamızda suç
Hakikati dile getirmek çok güç
Bak çıplak bedene dökülüyor tunç
Soyguncu hırsızlar kollanır oldu
Kimi kuran İncil –teni satıyor
Kimisi müzikle seni satıyor
Dokunsam it olup bana çatıyor
Adın hep kötüde dillenir oldu
Diyorlar ki sen depremler yapmışsın
İnsanı moloza taşa katmışsın
Diri otuz yedi canı yakmışsın
İsmin kötülükte dallanır oldu
El açıp göklere sema dönmüşüm
Sona gelip tahta ata binmişim
Vurguni’yim senden evvel yanmışım
Gayrı bende her şey küllenir oldu…
Abdullah Oral antolojiden
Hayalimde varıp gittim yanına
Deli ozan derler cana benziyor
Almış yanağını avuçlarına
Baktım cemaline bana benziyor
Düşürmüş yüreği inceden gama
Bir kuş kanat vurup duruyor cama
Karanlık içinde kalmış dost ama
Gözlerinde ışık tan’a benziyor
Hak insanda diyor gör deli ozan
Kimler diyor söyle dört kitap yazan
Anladım ki günlük okunan ezan
Katlimize çalan çana benziyor
Semada ağlaşır durur melekler
Sermaye ye peşkeş olmuş emekler
İnsan sevgisinden uzak yürekler
Duvarları yıkık hana benziyor
Deli ozan diyor bulamadım yar
Hakka vardım amma edemedim kar
Hakkın divanında iki melek var
Biri bana biri sana benziyor
Dostların getirdi seni Vurguni
Deli ozan sende buldum ben beni
Dedim sana verem bu kutsal canı
Ellerinde ışık güne benziyor
Çözmeğe çalıştım çözemedim ki
Şu kader denen duyarsızlığı
Bozmaya çalıştım bozamadım ki
Nedir bizi bizden ayıran nedir
Yastığımız toprak ranzamız sedir
Kurtuluşum senin ellerindedir
Yazmaya çalıştım yazamadım ki
Ne edeyim ruhsuz bedende eti
Paçamızdan tutmuş sermaye iti
Sırtımda kan emen yaldızlı biti
Ezmeye çalıştım ezemedim ki
Dostlar muhabbeti kakıyor başa
Neden uğraşırsın diyorlar boşa
Her gelen salıyor ayrı bir taşa
Umudun resmini çizemedim ki
Zoruma gitmezdi aldığım nefes
Yarı ağlamaklı gülseydim bir kez
Niçin susmuyorsun diyorlar herkes
Baktım yüzlerine kızamadım ki
Her birisi ayrı dertler yüklenmiş
Elleri kokuyor başı bitlenmiş
Sanki hayat durmuş yaşam kitlenmiş
Kötülüğe mezar kazamadım ki
Bana ne diyemem öyle boş yatıp
Fikrimden kaçamam yüreğim atıp
Vurgun’i sahrayı ummana katıp
Sevda deryasında yüzemedim ki
Abdullah Oral
Abdullah
Oral